16 Aralık 2013 Pazartesi

Zencefil'in Faydaları

Genel olarak
Zencefil; tropikal iklim karakterindeki coğrafi alanlarda yaşayan ve yetişen yumru köklü sarımtırak bir bitkidir. Düğümler şeklinde yetişen kökleri genelde toprağın 15-25 cm altındadır.
Zencefil GenelÜlkemizde hobi tarzında yetiştirme denemeleri yapılıyor olsa da aslında ülkemiz ilimine dayanabilecek bir bitki değildir zencefil.
Zencefil özellikle asya, çin, hindistan ve arabistanda çokca tüketilen ve her çeşit "bitkisel" şifa uygulamalarında kullanılan bir bitki çeşididir. Özellikle çin ve hindistan dolaylarında zencefil 2000 yıldır bilinir ve çok aktif olarak kullanılır. Örneğin çinde "zencefil bitkisi"; hazımsızlıklarda ve çeşitli mide hastalıklarında, diare(su kaybı ishal)'de ve mide bulantılarının tedavilerinde kullanılırken, Hindistanda Zencefil bitkisi; genellikle eklem iltihaplanmalarında, colic tedavilerinde(bu bağırsaklarda meydana gelen gaz spazmlarıdır ve oldukca ağrılıdır özellikle çocuklarda sık görülür) ve hayati göstergelerin düzeltilmesinde kullanılır. Aslına bakarsanız zencefil bitkisi bütün bir dünyada aranılan ve sevilen bir çeşit baharattır. Bu bitkinin bu haklı şöhreti özellikle soğuk algınlıklarana birebir olmasından kaynaklanmaktadır. Zencefil bitkisinin soğuk algınlıklarına çok iyi geldiği bütün bir dünyada bilinen bir gerçektir. 
Son Olarak; zencefil asya da en azından 4,400 yıldır kullanılan iyi bir baharat ve iyi bir destekleyici şifahi bitki türüdür. Tropikal iklimlerin bereketli topraklarından bütün bir dünyaya armağandır zencefil.
Yapısal Özellikleri -Şekli Özellikleri-

Zencefil yumru şeklinde bir birine geçmiş yuvarlaklar gibi görünen bir köke sahiptir. Bu kök yerin 15-25 cm altında bulunur. Kökün üzerindeki "birbiri içine geçmiş

zencefil Kök Halinde
hissi veren açık veya koyu" halkalar su yüzeyinde yayılan dalgalar gibi yayılım gösterir. Bu bitkinin gövdesi biribirinin içine geçmiş yivli bir yapıya sahiptir. Kısımların kenarından yapraklar çıkar ve bu yapraklar yeşildir. yapraklar henüz küçükken gövdeyi saran vir ok ucu gibidir. büyüdükçe gövdeden ayrılarak yaprak şeklini ve görümünü kazanır.
Bu bitki çiçekli bir bitkidir. Çiçekleri beyaz sarımtırak veya karışık yeşl de olabilir. Pembe olduğu da vakidir(adalarda ki çeşitleri).

Etken Maddeleri nelerdir?
Bu bitkinin etkili oluşunun en önemli nedelerinden birsi uçucu yağlarının olması ve yapısındaki fenol bileşikleridir(shogaols ve gingerols). Ayrıca içerdiği nişasta, kalsiyum, B ve C grubu vitaminleri de bu bitkiyi önemli yapmaktadır.
Kullanıldığı yerlerden bazıları.

  • İştah açıcıdır,
  • Antiseptik özelliği kanın temiz kalmasını sağlar,
  • Mideyi düzenler,
  • Mide bulantılarını giderir,
  • Mide ağrılarında ve hazımsızlıkta iyi bir seçimdir,
  • Bağırsaklarda biriken ve atılamayan gazların kolaylıkla atılmasını sağlar(colic),
  • Solunum yollarını açar,
  • kanın yapısını daha akışkan hale getirir(ki bu kalbin daha rahat çalışmaı demektir)
  • Vücutta sıcaklık ve terleme meydana getirir.
  • Zencefil gerçekten iyi bir anti oksidandır(oksitleri temizler dışarıya atılmasına yardımcı olur)
  • Kalp ritminin düzene girmesini sağlar,
  • özellikle romatizmal rahatsızlıklarda bin yıllardır kullanılmaktadır.
  • Baş ağrılarını gideici özelliği vardır,Zencefil
  • Uykuyu rahatlatır,
  • Kandaki kollesterolu diğer bir çok bitkiye nazaran daha fazla oranda düşürür,
    Bu ve buna benzer daha bir çok faydaları vardır zencefilin.
  • Örnek Olaylarla Kullanım Alanları
    1- Yolculuk sırasında bir çoğumuzu taşıtlar tutar ve aslında çok da hoş geçebilecek bir yolculuk bizim için tam bir kabusa dönüşür. İş te Zencefil Çayıbunu zencefil sayesinde engelleyebiliriz. Şöyleki, Yolculuğa çıkmadan 30 dakika önce ağza alınan 1 gr. zencefil araç tutmasını engeller. Zencefilin faydaları
    2- Ameliyattan kalkan hastalara verilen ilaçlar narkoz etkisini hafifletir fakat bu ilaçların yan etkileri mevcuttur. Oysa zencefil bu ilaçlardan daha etkili bir bulantı bastırıcıdır. Ameliyat sonrası ayılmalarda 0,5gr. - 2gr. arası zencefil+100 ml. sıcak su ile ile hazırlanan infüzyon oldukca faydalı sonuçlar verir.
    3. Hamilelikte alınan günlük 1 gr toz zencefil hamileliğin mide üzerindeki etkilerini büyük oranda iyileştirir ve hatta yok edebilir de.
    4. Zencefilin soğuk algınlıklarında kullanıldığını daha önce söylemiştik. Bir fincan çay içerisine bir miktar bal karıştırılıp ardından bu karışımımız içerisine iki dilim taze zencefil kor ve az bir miktar beklendikten sonra bu karışımı içesek soğuk algınlığımız kısa sürede atlatılır.
    5. Yemeklerde ve tatlılarda kullanılan zencefil zamanla romatizmal hastalıklara çok iyi gelmektedir. Zencefil bitkisine son yıllardaki talep patlamasının sebeplerinden birisi de bu antiromatizmal özeliklerindendir.(Not: Sitemizde en çok "zencefil" bitkisi merak edilerek okunuyor.)
    Kanser ve Zencefil
    Zencefil bitkisi son zamanlarda kanserle savaşta "destekleyici tedavi olarak" kullanılmaktadır. Dünyada azımsanmayacak sayıdaki bilim adamı zencefilin "kanserle ve buna benzer tehlikeli hastalıklarla" savaşta "destekleyici tedavi olarak" kullanılabileceğini kabul etmektedir.
    Zencefilin Vücuda Alınma Yöntemleri
    1- Zencefil çaylarla birlikte alınabilir özellikle yaş zencefil dilimlenerek fincan içerisine konmuş çayda bekletilir.
    2- Toz halindeki zencefil bal ile özenerek alınabilir.zencefil
    3- Ayrıca çay, bal, zencefil karışımı da oldukca etkili bir tiryaktır.
    4- Bunlardan farklı olarak zencefil "toz olarak" 1 gramlık dozlarla doğrudan alınabilir(özellikle hamilelerde)
    5- Zencefilin diğer bir alınma yöntemi de zencefilli yemek, pasta ve tatlılarla olmaktadır.
    NOT: Zencefilin yaş ve taze olarak alınması tavsiye edilen bir yöntemdir.
    Dozaj ve Yaşlara Göre Kullanım Miktarı Ne olmalıdır?
    !!!!Önemli NOT!!!! Zencefil her nekadar mucizevi bir bitki de olsa 2 yaşın altındaki çocuklarda kesinlikle kullanılmamalıdır. Buna çok dikkat edilmelidir.
    a-Pediatrik Olarak(2 yaşın üstündeki çocuklarda)
    Zencefil 2 yaşın üzerindeki çocuklarda bulantılara karşı, colic ve bağırsak ağrılarına karşı kas ve baş ağrılarında karşı kullanılabilir. 20-25 kg a kadar olan çocuklar bir yetişkine verilecek dozun 3 de 1 i kadar bir doz almalıdırlar. 70 kg ağırlığındaki bir birey yetişkin olarak kabul edilmektedir.
    b- Yetişkinler
    !!!!Önemli Not!!!! Her ne kadar yetişkin olsanız da günlük 4 gramdan fazla zencefil almayınız. Bu doz normaldir günlük 4 gramın üzerindeki dozlar yaygın göğüs yanması şikayeti doğurur.(Yiyecekler genellikle %0.5 kadar zencefil içerir)
    1- Bulantılar ve gaz şikayetlerinde= günlük "yiyeceklerle birlikte olmak koşuluyla" 2-4 gr arasında zencefil alınmalıdır. Eğer toz halinde alınacaksa 0.25-1 gr arasında toz 1.5-3.0 mL suyla (bu 30-90 damla demektir) karıştırılır.
    2- Soğuk algınlığında, baş ağrılarında, veya grip gibi hastalıklarda= 2-3 dilim yaş zencefil veya 0.5 gr toz zencefil çay ve bal karışımına atılarak sıcak alınır. Bu seans günde 2-3 kere tekrarlanır.
    3- Adet sancılarının giderilmesinde= günlük 1 gr toz zencefil alınabilir bu tos zencefil 20-30 damla suyla extrakt haline getirilir ve 3-4 defada tüketilir. İstenirse bal veya tatlı ile karıştırılabilir.
    Toplu Uyarılar
    • Zencefili asla 2 (iki) yaşından küçük çocuğa vermeyiniz.
    • Günlük 4 gr dan fazla zencefil kullanmayınız.
    • Hazırladığınız zencefili 1 defada değilde günün değişik saatlerinde 2-3 defada tüketiniz.
    • Bir yetişkin ağırlığının 70 kg olduğunu unutmayınız.
    • Çocuklarda yetişkin ağırlığına göre dozu düşürerek veriniz. Örneğin 20 kg bir çocuk için hesap şöyle olmalıdır 70/20=3 bu durumda yetişkine hazırlanan doz 3 e bölünür ve kullanılır.

Turpun mucizevi yararları

Turpun mucizevi yararları

0
Turpun mucizevi yararları
Yararları fazla bilinmese de Türk sofra kültüründe önemli bir yeri olan turp öksürükten saç dökülmesine kadar faydaları barındırıyor.
Avrupa’da 700 yıl tıp hocalığı yapan ünü dillere destan, hekimlerin piri İbn-i Sina’nın 'Tıp Kanunu' kitabından bugüne kadar hiçbir yerde rastlamadığınız çok özel formülleriyle şifa bitkilerin reçeteleri...

Eklem ve karaciğerin ilacı turp

Bin bir derde deva olan turp sindirim ve karaciğer tıkanıklıklarını etkili biçimde giderir. Gözaltı morlukları, saç dökülmesi, sivilcelere de iyi gelen turp, yılancık hastalığının da şifasıdır. İnatçı öksürükleri tedavi eder, yara izlerini siler...
En güçlü ve yararlı kısmı tohumudur (çekirdeği). Sonra kabuğu, sonra yaprakları ve sonra etli kısmıdır. En yararlı hali, haşlanmış halidir. Turp yağının etkisi Hint yağı gibidir. Ancak o, ondan daha şiddetlidir. Onun yabanisi bütün özelliklerini taşır ama daha kuvvetlidir. Kökü birinci derecede rutubetlidir, tohumu üçüncü derecede sıcaktır.
Turp, gaz yapar fakat tohumu gaz giderici ve yumuşatıcıdır. Turpun yabanisi hararet ve susuzluk yapıcıdır. Pişmişinin (haşlanmış) gıda değeri daha fazladır fakat tıbbi değeri azdır. Turpun merkezinde bulunan kısmı hızlı küflenir bu da içindeki zararlı maddelere bağlıdır. İlk baharda çıkan yaprakları zeytinyağıyla yenirse en faydalı şeklidir.

Turpun güzelliğe faydaları

Darı unuyla karıştırılırsa, saç kıran (alopesia areata) ve yılancık hastalıklarında saçı çıkarır, ayrıca iltihaplı sivilceleri de iyileştirir. Turp balla karıştırılırsa göz altındaki morluklara iyi gelir. Turpun tohumları, vücuttaki çilleri, lekeleri, renk değişikliklerini ve darp izlerini giderir. Turp tohumu, kendisi (kükürt) ile karıştırılıp haricen kullanıldığında Addison hastalığındaki siyah lekeleri giderir.

Turpun yaralara faydaları

Turp balla beraber karıştırılıp pansuman yapıldığında, malign ve benin (kötü ve iyi huylu) yaraları iyileştirir. Tohumları sirke ile gangren bölgesine uygulandığında tamamen iyileştirir. Bit hastalığına da iyi gelir.

Turpun hareket organlarına faydaları

Tohumları, eklemlerdeki travmaları iyileştirir ve ayrıca eklem ağrılarına çok iyi gelir.

Turpun baş organlarına faydaları

Baş, diş ve boğaza zararlıdır. Öz suyu ve yağı kulak kiri için çok yararlıdır.

Turpun solunum sistemine faydaları

Pişmiş turp, kronik ve göğüste ağır keymustan oluşan öksürüğe iyi gelir. Zehirli mantarın sebep olduğu boğulmalara ve sıkıntılara olumlu etkisi vardır. Oxymelde pişmiş haliyle gargara yapılırsa boğmacaya iyi gelir fakat normal boğaza zarar verebilir.

Turpun göze faydaları

Göze zararlıdır fakat suyu göze damlatılırsa parlatır ve cilalar, gözün iç köşesinin altındaki izleri giderir. Yaprakları görmeyi keskinleştirir deniyor.

Turpun sindirime faydaları

Mideye zararlı, gaz ve geğirti yapar. Yemekten sonra batını yumuşatır ve boşaltımı sağlar. Yemekten önce yenilirse yiyecekleri eritir ve yemeğin düzenli bir şekilde sindirilmesini engeller, bu da kusmaya neden olur. Tohumları sirke ile karıştırıldığında aşırı bulantı ve kusmaya neden olur. Böğür ve dalak ağrıları için yakı olarak kullanılır. Dalak şişlerini çözer. Yemekten sonra yenirse, sindirir (özellikle yaprağı). Yaprağın suyu karaciğerdeki tıkanıklıkları açar ve sarılığı giderir.

Turpun zehirlenmeye faydaları

Yılan sokmasına ve böcek sokmalarına karşı faydalıdır. Tohumu, zehirlere ve böceklere karşı iyidir. Akrep üzerine uygulanırsa, ölür (özellikle suyu). Ayrıca turp yiyen birisini akrep sokarsa zarar görmez.

13 Aralık 2013 Cuma

Cilt Bakımında Hangi yağlar Kullanılır

CİLT BAKIMINDA HANGİ YAĞLAR KULLANILIR ?

Posted:Sat, 09 Nov 2013 05:44:13 PST
Cilt Bakımı İçin Kullanılan Yağlar,Cilt İçin Kullanılan Bitkisel Yağlar,Cilt İçin Kullanılan Yağlar
Cilt Bakımında Kullanılan Yağlar
Cit Bakımında Hangi Yağlar Kullanılır ?
Cilt Bakımında Kullanılan Yağlar,Cilt Bakımında Kullanılan Bitkisel Yağlar,Cilt Bakımı İçin Kullanılan Yağlar,Cilt İçin Kullanılan Bitkisel Yağlar,Cilt İçin Kullanılan Yağlar
İnsanların cilt tipleri farklıdır. Bu sebeple de cilt bakımı ihtiyaçları da farklıdır. Her ürünü herkes kullanamaz. Cilt bakımı konusunda ister doğal ürünlerden yararlanın, ister kozmetik sektöründen faydalanın, doğru ürünü kullanmadığınız taktirde, cildinize faydadan çok zarar verecektir. Bu günkü makalemizde, cilt bakımında kullanılan bitkisel yağlar konusunda sizleri bilgilendireceğiz. Cilt bakımında kullanılan yağlar ve cilde faydalarınelermiş hep birlikte görelim.

Cilt Bakımında Kullanılan Yağlar,Cilt Bakımında Kullanılan Bitkisel Yağlar,Cilt Bakımı İçin Kullanılan Yağlar,Cilt İçin Kullanılan Bitkisel Yağlar,Cilt İçin Kullanılan Yağlar
Avakado Yağı : Kuru cilt tipi için uygundur. A, B, D, E vitaminlerini içerir.
Ardıç Yağı : Akneli ve yağlı ciltlere iyi gelir.
Ayçiçeği yağı : Nemlendirici ve besleyicidir.
Bal : Kuru ciltler için önerilir.
Bergamot Yağı : Yağlı ciltler için iyi gelir, Hassas ciltler dikkat etmelidir.
Biberiye Yağı : Derinden temizlik sağlar, mikrop kırıcı özelliği vardır.
Buğday Yağı : Yıpranmış cildi besler. E vitamini açısından zengindir. A, D vitaminleri, protein ve mineraller içerir. 
Gül 
Yağı : Tüm cilt tipleri için uygundur. Yumuşatıcı ve rahatlatıcıdır.
Havuç Yağı: Tüm cilt tipi için uygundur. Özellikle yüz temizliği için idealdir. Beta-Carotene, A, B, C, D, E vitamini açısından zengindir.
Hindistancevizi Yağı : Cildi besler.
Hint yağı : Cildi besler.
Jojoba Yağı : Tüm cilt tipleri için uygundur. A vitamini açısından oldukça zengindir.
Kadife çiçeği Yağı : Kuru ve hasas ciltler için uygundur.
Kayısı Yağı : Tüm cilt tipleri için uygundur. Özellikle yüz temizliği için idealdir. Akneleri temizler. A vitamini ve mineraller içerir.
Keten Yağı : Yüz bakımında parlatıcı olarak kullanılır.
Kil : Peeling etkisi ile ölü derileri temizler. Cildin hava almasına yardımcı olur.
Lavanta Yağı : Hassas veya yağlı ciltler için uygundur. Özellikle akne tedavisinde kullanılır.
Limon Yağı : Yağlı ciltler için uygundur. Hassas ciltler dikkat etmelidir.Siyah noktalara iyi gelir.
Mandalina Yağı Çatlak ve gevşek ciltlere iyi gelir.
Menekşe Yağı : Hafif mikrop kırıcıdır. Hassas ciltler dikkat etmelidir.
Mısır Yağı : Yüksek miktarda E vitamini içerir.
Nane Yağı : Hassas ciltler dikkat etmelidir.
Neroli Yağı : Kuru ve olgun ciltler için günlük bakımda kullanıla biliriz.
Papatya Yağı : Hassas ciltler için uygundur. Yumaşatıcı ve rahatlatıcıdır. Akne tedavisinde kullanılır.Kaşıntıya iyi gelir.
Portakal Yağı : Kuru,buruşuk ve solgun ciltleri besler. Ayrıca çok iyi bir cilt toniğidir. Kokusu ferahlatıcıdır.
Susam yağı : Cildi besler. E vitamini, protein, mineral ve amino asitler içerir.
Tarçın Yağı : Hassas ciltler dikkatli kullanmalıdır.
Tatlı Badem Yağı : Tüm cilt tipleri için uygundur. Protein, vitamin ve mineraller açısından zengindir.
Yasemin Yağı : Kuru ciltler için uygundur.
Zencefil Yağı : Hassas ciltler dikkatli kullanmalıdır.
Zeytinyağı : Cildi besler, nemlendirir.
Cilt Bakımında Kullanılan Yağlar,Cilt Bakımında Kullanılan Bitkisel Yağlar,Cilt Bakımı İçin Kullanılan Yağlar,Cilt İçin Kullanılan Bitkisel Yağlar,Cilt İçin Kullanılan Yağlar

11 Aralık 2013 Çarşamba

AĞRI KESİCİ YAĞLAR NASIL KULLANILIR ?

AĞRI KESİCİ YAĞLAR NASIL KULLANILIR ?

Posted:Mon, 09 Dec 2013 05:31:22 PST
Ağrı Kesici Yağların İsimleri,Ağrı Kesici Bitki Yağları,Ağrı Kesici Doğal Yağlar
Ağrı Kesici Bitkisel Yağlar
Ağrı Kesici Yağlar Nasıl Kullanılır ?
Ağrı Kesici Yağlar,Ağrı Kesici Şifalı Yağlar,Ağrı Kesici Yağlar Nasıl Kullanılır,Ağrı Kesici Yağların İsimleri,Ağrı Kesici Bitki Yağları,Ağrı Kesici Doğal Yağlar
Vücudunuzun herhangi bir yerinde meydana gelen ağrı, hayat kalitesini olumsuz etkliyor ve gerçekten de can sıkıcı bir durum oluyor değil mi ? Ağrı neredeyse insanın canı da orada oluyor adeta.. Özellikle ağrı kesicilerin belirli bir süre sonra pek de bir faydası olmadığını düşünürsek durum daha da içler acısı.. Kireçlemeden kaynaklanan eklem ağrıları da ayrı bir sorun.
Her ne ilaç kullanırsanız kullanın sadece geçici çözüm olur.Kireçlemelerden kaynaklanan ağrılar için ilk yapmanız gereken, rahatsızlığınıza uygun egzersizlerdir. Eğer dilerseniz egzersizle birlikte kullanabileceğiniz ağrı kesici doğal yağlarda mevcut. Bu gün sizlere ağrı kesici şifalı yağlar ve kullanımı konusunda bilgiler vereceğiz.
Ağrı Kesici Yağlar,Ağrı Kesici Şifalı Yağlar,Ağrı Kesici Yağlar Nasıl Kullanılır,Ağrı Kesici Yağların İsimleri,Ağrı Kesici Bitki Yağları,Ağrı Kesici Doğal Yağlar* Kekik Yağı,
*Alabalık Yağı,
*Karanfi Yağı,
*Pelesenk Yağı,
*Susam Yağı,
*Sarımsak Yağı,
*Portakal Yağı,
*Gliserin Yağı,
*Çam Terebentinin Esansı,
*Biberiye Yağı,
*Okaliptüs Aroması,
Ağrı Kesici Yağlar Nasıl Kullanılır ?
Yağlar önerilen miktarda karıştırılır. Ağrıyan bölge önce ıslak mendil ile silinerek temizlenir. Yağlar bu bölgeye masaj yapılarak yedirilir. Sıcak havlu ile bölge sarılır. 2-3 saat sonra ılık su ile yıkanır.
Ağrı Kesici Yağlar,Ağrı Kesici Şifalı Yağlar,Ağrı Kesici Yağlar Nasıl Kullanılır,Ağrı Kesici Yağların İsimleri,Ağrı Kesici Bitki Yağları,Ağrı Kesici Doğal Yağlar

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Çörek Otu Faydaları Nelerdir?

Türkiye’nin hemen hemen tüm bölgelerinde ve dünyanın birçok ülkesinde yetişen ince yapraklı, yaklaşık 40 cm boylarında otsu tarla bitkisidir. Çörekotu diye kullandığımız küçük siyah tanecikler; bu bitkinin dallarında yetişen kapsül içindeki tohumudur.
Birçok vitamin ve vücuda faydalı molekül ihtiva etmektedir. Bunların içinde thymoquinon ve nigellon bağışıklık sistemi üzerinde etkili olduğu bilinmekte ve bağışıklık sistemini güçlendiren bazı ilaçlarda hammadde olarak kullanılmaktadır.
Asırlardır kullanılan çörek otu ile ilgili yapılan araştırmaların sayısı son yıllarda artmaktadır. Anavatanı doğu akdeniz ve güney avrupa olan çörek otunun birçok türü olmasına rağmen kullanılan türü Nigellae sativa ‘dır. Siyah tohumları olgunlaşınca toplanır ve kurutulur.
Çörek otu, %21 protein, %38 karbonhidratlar ve %35 bitkisel yağlardan oluşur. Nigellon, thymoquinon, linoleik asit, oleik asit, palmitik asit, kalsiyum, sodyum, potasyum, demir, çinko, bakır, magnezyum, selenyum, fosfor, A vitamin, B vitamini ve C vitamini içerir.
Çörek Otu Faydaları Nelerdir?
•Çörek otu kullanımı bağışıklık sistemini güçlendirir.
•Cancer ImmunoBiology araştırma merkezi tarafından yapılan çalışmada, Nigella sativa da kemik iliği ve bağışıklık hücrelerini artırıcı bir madde tespit edilmiştir.
•Antioksidan özelliği vardır.
•İltihap oluşumunu engelleyici etkisi vardır.
•Çörek otunun içindeki iltihap önleyici madde eklem iltihabı için yararlıdır.
•Prostat ve meme kanserini yavaşlatıcı etkinliği bulunur.
•Karaciğeri koruyucu özelliği çörekotu faydaları içindedir. Hayvanlar üzerinde yapılan araştırma karaciğer kanserine karşı koruyabileceğini göstermiştir.
•Kandaki şeker miktarını düşürücü etkisi vardır. İnsülin salgılamasını sağlayan pankreasta beta hücrelerini harekete geçirdiği gözlemlenmiştir.
•Almanya’da yapılan bir araştırma çörek otunun alerjik rahatsızlıklarda kullanılabileceğini göstermiştir.
•Almanya’daki araştırmada bronşitli astım, allerjik astım, bahar nezlesi rahatsızlıklarına yönelik yapılan çalışmada çörektonun ciddi oranda fayda sağladğı gözlemlenmiştir.
•Mide zarını tahriş eden etkenlere karşı mide zarını korur.
•Çörek otunun kullanımı nefes borusu adalesini genişletme etkisinden dolayı nefes darlığında yararlıdır.
•Kalp sağlığını koruyucu etkisi çörekotunun faydaları arasındadır. Çörekotu içinde bulunan timokinon ‘un kalp rahatsızlıklarına yol açan homosistein oranını düşürdüğü gözlenlenmiştir.
•Vücutdaki homosistein düzeyi, besinlerle alınan folik asit, B6 ve B12 vitaminlerinin dışında genetik faktörlere ve hormonların etkisine bağlı olarak düzenlenir. Homosistein seviyesi yüksek olan kişilere, folik asit, B6 ve B12 vitaminlerinin kullanımı öneriliyor. Deneysel çalışmalar çörekotu tohumları ve uçucu yağın homosistein üzerindeki etkisinin folik asitten daha fazla olduğunu göstermiştir.

20 Haziran 2013 Perşembe

Sakarin

Sakarin hakkında

sakarinSakarin 1879 yılında John Hopkins Üniversitesinde keşfedilen yapay şekerdir. İkinci Dünya Savaşına kadar kısıtlı bir şekilde kullanılmıştır. Şekere olan talep sakarinin kullanımı artırdı ve 1960 yıllarında Amerika da kilo kontrolüne karşı oluşan ilgi ile popülerliği arttı.
100 yılı aşkın vakittir sakarin şekerin düşük kalorili alternatifi olmuştur. Maliyeti ve fonksiyonel özellikleri ile günümüzde halen değerli bir kalorisi düşük alternatif olmasını sağlıyor.
Sakarin en çok çalışma yapılmış yemek malzemelerinden biridir. Yapılan bu çalışmalarda sakarinin güvenliliği ile ilgili bir sakınca bulunamadıysa da, geçmişte aksi ile ilgili tartışmalar yaşanmıştır. Geçmiş yıllarda anlaşmazlığa sebebiyet veren bir çalışma olmuş ve sonuçlarına ilişkin olarak yapılan bir çalışmada sodyum sakkarin verilmiş erkek sıçanlarda idrar torbalarında tümör bulunmuştur. Bunun üzerine yapılmış 30′u aşkın çalışmada sakarinin kanser ile bağlantısı bulunamamıştır. Aksine çalışmaların sonucunda sakarinin güvenliliğini desteklenmiş oldu.
Amerika Birleşmiş Devleti’nin Sağlık Bakanlığına bağlı Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi’nin kollarından birisi olan Gıda ve İlaç Araştırma Laboratuarı başkanlığı yapan toksikolog Bernard Oser, Ph.D, konu ile ilgili olarak şu sözleri sarfetmiştir, “Hiçbir kimyasal katkı maddesi bu kadar çok laboratuarda, bu denli uzun sürede, bu kadar farklı hayvanlarda (insanlar dahil) ve ardarda gelen jenerasyonlarda testlerden geçirilmemiştir ve halen sakarin kadar zararsız olduğunu görülmemiştir.” 1

Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı
Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC – The International Agency for Research on Cancer), Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) bağlı bir kuruluştur. Dünya Sağlık Örgütü, Birleşmiş Milletler bünyesinde çalışma yapan uluslararası bir örgüttür.
IARC’nin görevi insanlarda görülen kanserin nedenlerini ve kanserojen mekanizmaların işleyişini tespit etmek, bu amaçla yapılan çalışmaları desteklemek ve organize etmek, kanserin kontrol altına alınması için bilimsel stratejiler geliştirmektir.
Kuruluş hem epidemiyoloji hem de laboratuar çalışmalarında ve elde edilen bulguların basın-yayın, toplantı, kurs vs. yollarla dağıtılmasında etkin rol alır.
Ajansın 1999 yılında yayınlamış olduğu karar ile sakarini Grup 3 Kategorisine koyarak, sakarinin insanlarda kansorejen etkisinin olmadığını belirtmiştir.
  • Sakarin ve tuzlarının, tatlandırıcı olarak kullanıldığında insanlarda kansorejen etkisi için yeterli delil bulunmamaktadır.
  • Soydum sakkarinin hayvanlarda kansorejen etkisi olduğuna dair yeterli hayvan deneyleri ve deliller bulunmaktadır.
  • Sakarin (asit formu) ve kalsiyum sakkarin için hayvansal deneyler ile yapılmış delillerin kansorejen sınıfa sokulması için yetersizdir.
Yapılan araştırmaların sonunda çıkan mesane kanseri  araştırmalarının sonucunun aslında doğru olduğu fakat bunların sadece hayvanlarda olduğu ve bizim fizyolojik yapımızın onlarınkinden farklı olmasından dolayı insanlar için böyle bir riskin olmadığı belirtilmiştir.2

En Sık Kullanılan Zehir Aspartam

En sık kullanılan zehir: Aspartam E951

27.12.2012 - Ayşe Bereket
Aspartam nedir ve yan etkileri nelerdir
1965 yılında keşfedilen aspartam, sükrozdan (sofra şekeri) 200 kat daha tatlı ve çok daha az kalorili, 90’dan fazla ülkede ilaç, gıda ve içecek sektöründe çok sık kullanılan bir suni tatlandırıcıdır.

Laboratuvar ortamında elde edilen aspartam üç ana maddeden oluşmakta: %40aspartik asit (ya da aspartat, bir tür amino asit), %50 fenilalanin (bir tür amino asit) ve %10 metanol (metil alkol).


Metanol ya da metil alkol bildiğiniz gibi antifriz, bazı yanıcı maddeler ve kaçak içki yapımında kullanılan öldürücü bir nörotoksindir. Metil alkol karaciğerde formaldehit ve formik asite metabolize olur.
Aspartik asit ve fenilalanine gelince, tatlandırıcı üreticileri bu maddelerin gıda ve içeceklerde doğal olarak bulunduğunu belirtiyor. Ancak yapılan araştırmalara göre, yiyeceklerde bulunan bu aminoasitler başka aminoasitlere bağlı olduklarından sağlığa zarar vermiyor. Aspartamın içindeki (%40) aspartik asit ve (%50) fenilalanin ise, midedeki enzimler tarafından ayrıştırılıyor ve serbest kalan fenilalanin metabolizma tarafından diketopiperazin adındaki kanserojenbir maddeye dönüşüyor. Aspartik asit de, sinir hücrelerinin stimüle ederek bunların ölümüne yol açan eksitotoksin adlı toksik maddeye dönüşüyor.

Özetle, aspartam insan vücuduna girince hem bir kanserojene, hem bir nörotoksine (sinir sistemi üzerinde zararlı etkileri olan bir zehir) hem de bir eksitoksine (sinir hücrelerini öldüren toksik madde) dönüşüyor. 



Aspartam, FDAe (U.S. Food and Drug Administration – Sağlık Bakanlığı’na bağlı Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi) tüm bildirilen gıda katkı maddeleri yan etkilerinin %75’i oluşturmakta. Aspartamın sebep olduğu belgelenmiş 90 tane semptomdan bazıları: baş ağrısı, migren, baş dönmesi, nöbet, bulantı, uyuşma, kas spazmları, kilo artışı, deri döküntüsü, depresyon, yorgunluk, sinirlilik, çarpıntı, uykusuzluk, görme bozuklukları, işitme kaybı, nefes zorluğu, anksiyete atakları, konuşma bozukluğu, tat kaybı, tinnitus (kulak çınlaması), vertigo, hafıza kaybı ve eklem ağrıları. Aspartamın yan etkilerini inceleyen bilim adamları ve doktorlara göre beyin tümörleri, MS, epilepsi, kronik yorgunluk sendromu, Parkinson, Alzheimer, mental gerilik, lenf kanseri, lösemi, doğum kusurları, fibromialji ve diyabet aspartam kullanarak tetiklenebilir ya da ağırlaşabilir. 

Ayrıca Fenilketonüri (amino asit metabolizmasının bozulması sonucu meydana gelen kalıtsal bir hastalık) hastaları aspartamın içerdiği fenilalanini metabolize edemedikleri için, kanda biriken bu madde beyinde harabiyet yapar ve en ciddi sonucu fenilalanin ve türevlerinin birikmesine bağlı olarak mental gerilik oluşmasıdır.

Aspartamın karanlık geçmişi

Peki günümüzde en tehlikeli gıda katkısı olarak kabul edilen aspartam nasıl keşfedildi, yasallaştırıldı ve kullanımı nasıl hala bu kadar yaygın olabiliyor?

1965 yılında G.D. Searle İlaç Şirketi’nde, bir ülser ilacı üzerinde çalışan bir kimyager şekerden 200 kat daha tatlı fakat kalorisi olmayan aspartamı keşfeder.

1967’de Searle FDA’ye başvurmak için gerekli testleri başlatır ancak Searle adına bu testleri yavru maymunlar üzerinde yöneten Harold Waisman adında bir biyokimyager, aspartamlı sütle beslenen yedi maymundan birinin öldüğünü ve beş tanesinin de granmal nöbet geçirdiği bildirir.

Bu arada 1970’ın sonlarına doğru, pazar payı en yüksek düşük kalorili suni tatlandırıcı Siklamat, bazı bilim adamları tarafından kanserle ilişkilendirildiği için piyasadan kaldırılır. Aynı sıralarda, geriye kalan tek suni tatlandırıcı Sakarin de kamuoyunda sorgulanmaya başlar. Artık Aspartam için pazarda yer açılmıştır. 

1971’de Dr. John Olney (sinir sistemi ve beyin üzerine araştırma yapan ve monosodium glutamatı bebek mamalarından çıkarılmasını sağlayan bilim adamı) araştırmalarının aspartik asitin yavru farelerin beyinlerinde delik açtığını Searle’e bildirir. Searle’ün kendi araştırmacılarından biri benzer bir araştırmayla Dr. Olney’i onaylar.

Şubat 1973’te testlere onlarca milyon dolar harcayan Searle, FDA onayı için başvurur ve aspartamın güvenli olduğunu ispatladıklarını iddia ettikleri yüzün üzerinde araştırma sunar. Mart 1973’te bu verileri inceleyen ilk FDA bilim adamları Searle’ün verdiği bilgilerin aspartamın güvenirliliğini göstermeye yeterli olmadığını ve daha fazla laboratuvar testi gerektiği açıklarlar.

Mayıs 1974’te (Siklamat’ın piyasadan kalkmasında büyük rol oynayan) Avukat Jim Turner ve Dr. Olney’in 1971 yılında yavru farelerin beyinlerinde delik açılmasıyla sonuçlanan araştırmasını tartışmak için Searle temsilcileriyle bir araya gelir. Ancak, Temmuz 1974’te FDA aspartamın kuru gıdalarla sınırlı kullanımı için ilk onayını verir. Ağustos ayında Avukat Jim Turner ve Dr. Olney aspartam’ın onayına karşı ilk itirazlarını sunar. Aralık
1975
’te FDA aspartam onayına durdurma kararı alır ve Searle’ün aspartamı pazarlamasını engeller


1976’da Turner ve Olney’in dilekçeleri Searle laboratuvarlarının FDA tarafından denetlenmesine yol açar. Sonuç, Searle test prosedürlerinin şişirme, hata dolu ve test verilerinin manipüle edildiğidir. Denetmenlerin raporunda “o güne kadar Searle testleri kadar kötü bir şeye rastlamadıkları” yazmaktadır.

1977 inanılmaz numaraların döndüğü önemli bir yıl. Ocak 1977’de FDA, Amerika Adalet Bakanlığı’na Searle’e aspartam güvenirlilik testleri sırasında bulguları saptırmak ve “gerçekleri gizlemek ve yalan açıklamalar yapmak” sebebiyle dava açılabilir mi diye araştırması için tahkikat heyetinin kanuni takibat başlatması için resmî başvuruda bulunur. Bu, FDA tarihinde ilk defa bir üreticiye ceza davası açmak istemesidir. İşler bu noktada iyice “kirlenmeye” başlıyor. Bir iki hafta sonra, Searle’ün Avukatları Sidley & Austin Searle araştırmasının başındaki savcı Samuel Skinner ile iş pazarlığına oturuyor. Mart ayında ise Searle Donald Rumsfeld’i CEO olarak işe alıyor. Rumsfeld hatırlayacağınız üzere eski bir kongre üyesi, Ford hükümeti’nin Savunma Bakanı, daha sonra 2001’de George W. Bush’un da Savunma Bakanlığını yapmış, 11 Eylül olaylarından sonra çıkan Irak ve Afganistan savaşının mimarıdır. Rumsfeld Searle’ün üst yönetimine birçok Washingtonlu ahbabını yerleştirir. 

Temmuz
’da Samuel Skinner savcılıktan ayrılır ve Searle’un avukatlık bürosunda çalışmaya başlar. Ağustos’ta FDA Bressler raporunu yayınlar. Raporda Searle araştırmalarından birinde, 196 hayvandan 98’inin öldüğü ve bazılarının ancak bir yıl sonra otopsi yapıldığı açıklanır. Birçok başka hata ve tutarsızlık olduğu da tespit edilir. Aralık ayında Savcı Skinner’ın geri çekilmesi ve istifası kanuni takibat sürecini o kadar yavaşlatır ki, aspartama karşı yapılan suçlamalar zaman aşımına uğrar ve tahkikat heyeti kanuni takibatı bırakır.


1979’da FDA aspartam’ın güvenirliliğine araştırması için bir Kamu Araştırma Kurulu kurar. Bir yıl sonra bu kurul hayvanlarda oluşan beyin tümörleri hakkında daha fazla araştırma yapılmadan onaylanmaması gerektiğine karar verir. “aspartamın güvenli bir gıda katkı maddesi olarak kullanılmasına dair kesin kanıt sunulmadığını” açıklar.

1981 diğer çok önemli bir yıldır. Ocak 21’de Ronald Reagan Başkanlık yemini eder. Reagan’ın geçici kabinesinde yer alan Searle’ün CEO’su Rumsfeld kendi eliyle yeni FDA Başkanı Dr. Arthur Hull Hayes Jr.’u seçer. Reagan’ın yemininden bir gün sonra, Searle FDA onayı için yeniden başvurur. Mart’ta yeni FDA Başkanı Kamu Araştırma Kurulu’nun sonuçlarını tekrar gözden geçirmek için özel bir panel kurar. Mayıs’ta beyin tümörü meselesini araştıran altı FDA bilim adamından üçü aspartamın onaylanmaması gerektiğini ve Searle’de yapılan testlerin güvenilir ve yeterli olmadığını açıklar. Temmuz1981’de Rumsfeld tarafından seçilen yeni FDA Başkanı’nın ilk icraatlerinden biri Kamu Araştırma Kurulu’nu hiçe sayarak, kendi FDA ekibinin önerilerini görmezden gelerek aspartamın kuru gıdalarda kullanımı için onaylamak olur. 
Ekim 1982’de FDA, Searle’un gazlı ve diğer içeceklerde kullanımının onaylanması için başvurduğunu açıklar. Temmuz 1983’de National Soft Drink Association (NSDA – Ulusal Alkolsüz İçecek Birliği) aspartam’ın likit halde çok değişken olduğunu ileri sürerek, aspartamın gazlı içeceklerde kullanılmasının daha fazla veri elde edilene kadar ertelenmesini talep eder. Likit haldeki aspartam 30 derecenin üzerinde bir ısıda kaldığında, iki iyi bilinen toksin DKP (Diketopiperazin) ve formaldehite dönüşmekte. Aynı yıl NSDA’nin yanında başka bağımsız avukat ve bilim adamlarının da FDA’ye resmi itirazlarda bulunmalarına rağmen, 1983 sonbaharında aspartam içeren gazlı içecekler tüketiciye sunulur.

26 Mayıs 2013 Pazar

Reishi Mantarı


Reishi Mantarı
Latince Adı :Ganoderma lucidum
Özellikleri : Uzakdoğu kökenli mantarlardır. Sağlık alanında çok sayıda olumlu etkileri vardır. Shiitake mantarı, vücutta üretilmeyen önemli aminoasitleri içeren ve bağışıklık sistemini kuvvetlendiren “lentinan” adı verilen bir polisakkarit içerir. (1)


Birçok hastalığa iyi geldiği ve habis tümörlerle mücadele ettiği için adı ’ölümsüzlük mantarı’na çıkan ’Ganoderma lucidum’, artık çay bardağında şifa dağıtıyor. Türkiye’de ilk kez Çukurova Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. Ömer Çolak’ın 1996 yılından beri üzerinde çalıştığı ölümsüzlük mantarı, başta kanser ve şeker olmak üzere birçok hastalıkla mücadele ediyor.

Çin Hanedanının Sırrı

Milattan önceki dönemlerde Çin imparatorluğunun yazıtlarında ’Tanrının yarattığı en kutsal bitki’ (Gods help) olarak bilinen ölümsüzlük mantarı, 1965 yılına kadar sadece yabanıl ortamlarda yetiştiğini hatırlatan Çolak, "Bu bitki çok ender bulunduğu için ona’hayalet mantar’ (phantom mushroom) denilmiş. İlk zamanlar 2 yılda bir meyve veren bu mantar, çalışmalarımız sonunda yapay ortamda 100-150 günde meyve verir hale geldi" dedi.

Kültüre alınmasından itibaren içeriği araştırılmaya başlanılan mantarın, başta bağışıklık sistemini güçlendirdiğine dikkat çeken Prof.Dr. Ömer Çolak, "Bu mantar, koroner damarların fonksiyonel işlevlerinin artırılmasından, şeker ve hipertansiyona kadar pek çok hastalığa karşı vücudu koruyor. Kanserli hücrelerin gelişmesini engelleyerek sağlıklı insanlarda kanser riskini neredeyse sıfıra indiriyor" diye konuştu.

Stresi Yok Ediyor

Mantarın, kanserli hücrelerin metastazlarını hızla yok edilmesinde yardımcı olduğunu belirten Çolak’a göre ölümsüzlük mantarının yararları bununla sınırlı değil; ölümsüzlük mantarı, kanın oksijen taşıma kapasitesini artırıyor, hormon dengesini sağlıyor, prostatı önlüyor, aynı zamanda ilk kez kullananların belirttiğine göre stresi de yok ediyor. Böyle olunca da zor bulunan ölümsüzlük mantarı, girişimci ruh sayesinde endüstrideki yerini alıyor.(3)
                                                             

Mucize mantar . Ganoderma Lucidum , Lingzhi ya da Reishi !
( Medical Science Haziran 2007 )  

Sanırım bir çoğunuzun bu bitki hakkında bir şeyler duymuşsunuzdur  ama çok daha fazlamızın ondan pek  haberi yok. Ayrıca ne kadar bilsek de onun tıbbi tedavi alanında bize daha neler kazandıracağını  henüz tam olarak  keşfetmiş değiliz

Ganoderma Fungi – Reishi ailesine ait Polyporacea grubuna ait bir bir mantar türüdür. Bu gruba dahil olan tipte ki mantarların özelliği kabuklarının yüzyıllardan beri Uzakdoğu ülkelerinde özellikle Çin , Japonya ve Korede tedavi maksatlı olarak kullanılmış olmasıdır.
Ganoderma Lucidum ( Lingzhi ) bunların içinde özel bir yer tutar çünkü o “her derde deva “ bir bitki olarak konumlandırılmıştır. HIV, kanser, düşük tansiyon, yüksek tansiyon, diabet, romatizma, kalp problemleri, felç, ülser, astım, yorgunluk, hepatit A – B – C, uykusuzluk, kısırlık, sedef hastalığı, kabakulak, epilepsi, alkolizm  ve liste uzadıça uzuyor… Lingzhi sözü Çincede  “Ruhani Güç Bitkisi“  ve ayrıca  “Ölümsüzlük Mantarı“ olarak da tanımlanmıştır.
Ganoderma Lucidum kanserle tedavide etkilidir çünkü vücudu toksinlerden arındırır ve bağışıklık sistemini güçlendirmeye yardımcı olur. Karaciğer detoksifikasyonunu geliştirir böylelikle karaciğer fonksiyonunu arttırırak  karaciğer hücrelerinin yeniden yapılanmasını tetikler. Bu özelliği ile karaciğer kanserine yakalanmış olanlar için son derece önemli bir bitkisel destektir.

Ganoderma Lucidum’daki anti kanser ajanları  Polysaccharid‘ler ve Germanium dur. Ganoderma’nın Polysaccharid fraksiyonu geniş olarak anti tümor tesirinden sorumludur. Yapılan araştırmalarda Ganodermanın bitkisel destek olarak kullanıldığında;

a) Kemoterapi ve radyoterapi sonrasında oluşan yan etkileri asgari düzeye indirdiği,

b) Tümörlü organın hayatta kalma süresini uzattığı ve başka organlara sıçrama olasılığını azalttığı,

c) Yaşam kalitesini geliştirdiği,

d) Vakanın kendini tekrarlamasını engellediği ortaya çıkmıştır .

Ganoderma Lucidum, kemoterapi veya radyoterapi sonrasında oluşan yan etkiler olan saç dökülmesi, iştah kaybı, yorgunluk, kemik iliği supresyonu ve enfeksiyon riskini ortadan kaldırır.

Ganoderma Lucidum’un ana niteliği kanser ile savaştır.

* Bağışıklığın arttırılmasına ve endocrine sistemin düzenlenmesine yardım eder. Tümorleri engeller, zararlı serbest radikallerin oluşumunu elimine eder.

* Kanserli hücrelerin DNA sentezini bozar, tümörlü hücrelerin terminal enzim aktivitesini yok eder, T ve B  lymphocyt‘lerindeki  macrophage’ı düzenler ve arttırır böylelikle kanser hücrelerinin yayılmasını kontrol altında tutar .

* Toksinleri azaltır ve kemoterapi / radyoterapi sonucu ortaya çıkan ağrıları yatıştırır.

* Karaciğer detoksifikasyonunu arttırır ve böylelikle karaciğer fonksiyonunu geliştirerek karaciğerde yeni hücre üretimini tetikler.

* Kanser sebebi ile oluşan iştahsızlığı düzeltir.

* Son aşamadaki kanser hastalarında duyulan ağrının tedavi edilmesinde kullanılır.

* Özellikle böbrek rahatsızlıklarında verimlidir.

* Bitkisel tedavide 2000 yıldan uzun süredir (birçok kaynağa göre 4000)  Japon ve Çin tıbbında kullanılan, bitkisel bir ürün olup, inanılmaz yararları bulunmaktadır. İmparatorluklar zamanında sadece İmparatorların  ve yakınlarının kullanabildiği bir bitki idi.

   Bilinen en eski ve en değerli bitkidir. Uzak doğuda bulunan bitki sağlığı ile ilgili Shen Nuing Ben Caojin yazıtlarında bir numaralı bitki olarak listede yer alır.

* Doğal ortamda çok nadir bulunan Reishi ( Ganoderma lucidum) ile ilgili çalışmalar, son otuz yılda inanılmaz hız kazanmış. Uzun araştırmalar sonucu üretim teknikleri geliştirilmiş ve ilaç endüstrisinin hizmetine sunulmuştur.
    
    1- Toksik etkisi olmadan günlük olarak sürekli alınabilen ve kesinlikle yan etkisi olmayan bir bitkidir.

    2- Günlük alındığı takdirde, vücut fonksiyonlarını normale çevirir ve tüm organların çalışma fonksiyonlarını düzeltir.

   3- Vücudun bağışıklık sistemini güçlendirir, düzgün çalışmasını sağlar.
   

Reishi Mantarı ( Ganoderma lucidum) ileri ülkelerde solunum yolları problemlerinin çözücüsü olarak tanınmaktadır. Çünkü kronik bronşitten şikâyeti olan, 2000 Çinli hasta üzerinde yapılan ve “Herbs for health Jan-Feb 97” dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre iki hafta süreyle Ganaoderma lucidium  çayı içen bu hastaların %60–90’ nın kendilerini daha iyi hissettikleri ve iştahlarının arttığı bulunmuştur.

2000 yılı aşkın süreden beri  Çin ve Japon halklarının sağlıklı yaşam ve uzun ömür için kullandığı Reishi mantarı, özellikle karaciğer bozuklukları, artrit ve hipertansiyon gibi rahatsızlıklar için tercih edilmiştir. Günümüzde insanlarla yapılan araştırmalarda da Reishi’nin antiallerjik, antiemflamatuar, antiviral, anti bakteriyel ve özellikle antioksidant  (yaşlanmayı geciktirici ) özellik taşıyan bileşikler içerdiği  bulunmuştur. İn vitro testlerle kanser tümörlerine karşı Ganoderma lucidum bileşenlerinin etkili olduğu gösterilmekle kalmayıp Reishi den izole edilen ve Ling zhi -8 adı verilen bir proteinin transplant reddini engellediği de gösterilmiştir.

Reishi metabolik ve psişik yorgunlukları (kendini hasta hissetme veya mutsuzluk gibi)  yaşam sevincine ve sağlıklı bir psikolojiye dönüştürmede  büyük ölçüde yardımcı olmaktadır. Herkes (Hemofili şikâyetleri olanlar hariç) günlük 1–2 gr lık dozlar halinde Reishi kullanarak çay hazırlayabilir. Bağışıklığını güçlendirme, fiziksel canlılığını koruma ve geliştirme ve her türlü asabi yorgunluktan korunabilme yönünde kendine yüksek düzeyde yardımcı olabilir.


Japanese Periodical Dergisi, Geleneksel Çin Tıbbı 3. bölümü
Sayfa 12 - 23, ISBN 4-88580-053-6 c-0077


Saygın Japon Doktor Fukumi Morishige, bugüne kadar en çok nobel ödülü kazanmış Amerikan Enstitüsü olanLinus Pauling Institute of Science & Medicine'da, Reishi'nin kanser hastalığını konrol etmedeki rolü üzerine araştırmalar yapmaktadır. Morishige, avrupa tıp dünyasında da tanınmakta ve uluslararası kanser örgütü (icg) tarafından konusunda tek japon otoritesi olarak görülmektedir. Aşağıdaki yazı Fukumi Morishige'nin kendi konuşma ve gözlemlerinden meydana gelmektedir:


37 yıldır cerrahi dalındayım ve sayısını hatırlayamayacağım kadar çok operasyon gerçekleştirdim. cerrahiye karşı gençliğimden beri derin bir ilgi duymuşumdur, ancak zaman geçtikçe ideal tedavinin kişinin doğal bağışıklığı yoluyla olduğu kanaatine vardım.

Bir cerrah olduğumdan dolayı yüzlerce kanser vakası ile karşılaştım. kanser tedavisinde anahtar nokta erken teşhiştir ki, bunu başarmak söylemesinden oldukça zordur. toplam kanser vakalarının sadece yüzde biri erken teşhiş ile ortaya çıkmış olsa bile, bu oldukça iyi bir oran sayılabilir.

Günümüzde fiziksel çekaplar trend haline gelmiş durumdadır, bu tabii ki kötü bir şey değildir. ancak sırf kanser bulguları çekapta çıkmadı diye gardımızı düşürmemeliyiz. bazen, her ay düzenli çekap yaptırdığı halde sonradan kanser olduğu anlaşılan hastalar görülmektedir. bu gibi durumlarda pek çok kişi yanlış tanı konduğu şüphesi taşır, ancak bu hatalı bir düşüncedir. örneğin, penetrans tipi mide kanserinin sıradan kontrollerde saptanabilme istatistiği yüzde yirmibeştir. işte bu yüzden önceden önlem almak çok önemlidir.

Kanser konusunda hazır bir önlem senaryosu yoktur. kimileri bu konuda diyet kontrolüne güvenmektedir, ancak günümüzde en efektif method Reishi'dir. Reishi'nin muhteşem etkisini bizzat kullanana kadar bilmiyordum ve gözlemlediklerime gerçekten çok şaşırdım. uygulamalarım sırasında Reishi'nin hem hastalığı önleyici hem de tedaviye yardım edici etkilerini görme şansı buldum.

Daha önceleri, Reishi'nin faydalarından söz eden pek çok hasta ve hasta yakınlarıyla karşılaşıyordum. ancak bir tıp adamı olarak, Reishi'nin bazı kronik hastalıklara bir nebze iyi geldiğini, yine de kanser konusundaki ününün abartıldığını düşünmekteydim.

1986 yılının haziran ayında, 39 yaşında bir kadın, akciğer kanseri ve göğüs duvarı zarı komplikasyonları ile bana geldi. daha önce gittiği bir çok hastaneden ameliyat edilemeyeceği cevabını almıştı. benim yanımdan da umutsuz bir şekilde ayrıldı. daha sonra kocasının isteği üzerine düzenli olarak Reishi kullanmaya başladı. bir sonraki incelememin sonuçları oldukça şaşırtıcıydı: 6 ay önce göğüs kavitesinde bulunan ödem gerilemekteydi. neredeyse cenaze düzenlemelerini bile yapmış bir insan için resmen bir umut ışığı doğmuştu. hastanın kendisi de bunun, günde 4 gram gibi oldukça yüksek bir dozajla kullandığı Reishi'nin sonucu olduğunu düşünmekteydi. kısa bir süre içinde ödem yok oldu, ancak tümör durmaktaydı. yine de bir keşif operasyonu yapmaya karar verdik ve özel dondurma tekniği sayesinde göğüs zarındaki kanserli hücreleri almayı başardık. bir sonraki x-ray taramasında, göğüs zarı üzerinde, zararsız yara dokusu dışında hiç bir kanserli hücreye rastlamadık. akciğerlerden aldığımız dokularda kötü huylu hücreler tespit ettik ancak durum kontrol altına alınmıştı.

Karşılaştığım bir sonraki vaka, konjenital (doğuştan) karaciğer kanseri olan bir çocuktu. çocuk 5 yaşında iken bir operasyon geçirmişti ve daha sonraları, metastas yüzünden ince bağırsakları alınmıştı. çocuğun özel doktoru hastalığın son aşamasına girildiğine kanaat getirmiş ve tedaviyi kesmişti. hastanın anne ve babası, onu eve götürüp son bir umut olarak nasogastrik tüp yardımı ile Reishi vermeye başladılar. çocuk bana yeniden geldiğinde 9 yaşında idi ve yaptığım kontrolde hiç bir hastalık belirtisi saptayamadım. merakla yaptığım ct taramasında da hiç bir belirti bulamadım. konjenital karaciğer kanseri bir çocuk karsinoması (kötü huylu kanser) türüdür ve bunun sadece bir kaç gram Reishi ekstresi ile tedavi edilebilmiş olması beni çok şaşırtmıştı. çocuk karsinomaları çoğunlukla ölüm ile sonuçlanmaktaydı, ancak bu hastanın hayatta ve tamamen temiz olması, Reishi'ye farklı bir gözle bakmamı sağlamıştı. eğer bir hasta Reishidışında hiç bir tedavi görmeden kanserden kurtulabiliyor ise, Reishi ileri düzey bir araştırmayı hak ediyordu.

Japonya'da oldukça tanınan bir şirket, bana araştırmam için büyük miktarda Reishi sağlamaya başladı. ben de tüm hastalarıma, yüksek dozda Reishi ile c vitamini karşımını düzenli olarak vermeye başladım. sadece bir yıl içerisinde 500 kilogram Reishi ekstresini (6 ton Reishi mantarı) hastalarıma vermiştim. tedavilerim boyunca bazı ilginç bulgular ile karşılaştım. yüksek dozda safReishi kullanımı, bazı kişilerde melena hastalığını tetiklediği halde, c vitamini ile yapılan karışım bunu engellemekteydi. ayrıca Reishi kullanan hastalarımın dışarıdan gelen hastalıklara karşı daha dayanıklı olduklarını gözlemledim. bunun üzerine Reishi kullanan kanser hastalarımı, diğer tür bağışıklık sistemi hastalarından (kornik bronşit, hepatit vb.) oluşan küçük grupların başına geçirdim ve Reishi ekstresi kullandırmaya başladım. daha sonra yaptığımız ımmunogloburin testlerinde, Reishi kullanmaya başlayan hastaların ıga, ıgg ve ıgm (bağışıklık gücünün doğrudan bağlı olduğu hücreler) seviyelerinin yükseldiğini gözlemledim. bu, Reishi'nin vücut dayanıklılığını arttırdığının bir kanıtıdır.

Bugün 140 kanser hastasını tedavi etmekteyim. bu hastlardan göğüs kanseri olan 6 tanesi hariç hepsi metastatik kanser hastasıdır ve 60 tanesi hastanede yatılı durumdadır. bütün bu hastaların tedavisinde Reishi'yi test etmeye devam etmekteyiz. bugüne kadar (1988 bahar) 300 hasta'daReishi test edilmiş durumdadır.

Reishi niçin kansere karşı etkili : Polisakkaritler

Çeşitli vakalarla örnekler vermeden önce Reishi'nin niçin bu kadar etkili olduğunu açıklamak isterim. bugün hala nedenini tam olarak anlayabilmiş değiliz, ancak bir gün bunu başardığımızda kanserin kesin çözümünü de bulmuş olacağız. en son teknolojilerden yararlanılarak yapılan bir araştırmada, Reishi'de bulunan polisakkaritlerin kanserli hücreleri bastırdığı görüldü. bu keşifi japon bilim adamları gerçekleştirdi. bunun nedeni japonlar'ın bitkisel tedaviye daha fazla önem vermeleri ve polisakkaritler üzerinde detaylı araştırmalar yapmaları olabilir. bu keşif kuzey amerika'da da onaylanmıştır ve araştırmalar devam etmektedir.


Resihi'deki polisakkaritler niçin kanser tedavisinde etkili?

Polissakkaritler milyona yakın atomun birleşmesinden meydana gelen, vücuda emilmesi oldukça zor organik yapılardır. emilimlerinin kolayca gerçekleşebilmesi için bu sayı azaltılmalıdır ki, c vitamini Reishi'de bu görevi üstlenmektedir. polisakkaritler daha az sayıda atom içeren oligoglukon'a çevrilmekte ve kolayca vücuda emilmektedir. emilen oligoglukonlar vücudun bağışıklık sistemini tetikleyen makrofajları uyarır.

"makro" ön eki "büyük" anlamına gelir. bu tip hücreler tüm yabancı organizmaları silip süpürebilir. vücut normal işleyişine devam ederken aktif değillerdir ancak yabancı bakteriyel organizmaların varlığında aktif ve saldırgan hale gelirler. akyuvarlar hastalıklara karşı vücudun birincil defans mekanizmasını oluşturur, fakat kronik ve kötü huylu hastalıklara karşı etkisizlerdir. bu gibi zamanlarda lenfositler ikincil defans mekanizmasını oluşturur. ancak lenfositler de etkisiz kalırsa, son kale olarak makrofajlar ortaya çıkar. bu hücreler uyandırılmayı bekleyen birer canavar gibidirler ve bir kez aktif hale geldiklerinde kanser hücreleri de dahil olmak üzere tüm yabancı organizmaları yok ederler. mikroskop altında incelendiğinde bir makrofaj hücresinin boyutunun, bir kanser hücresinin boyutunun sadece onda biri olduğu görülür; ancak yine de makrofajlar bu hücreleri yenecek kadar güçlüdür. her ne kadar bu kadar yetenekli hücreler olsalar da, onları aktive etmek oldukça zordur. son yapılan araştırmalarda, kümelenmiş atomların makrofajları aktive ettiği görülmüştür ve Reishi bu kümelenmiş atomları üretecek özü içermektedir.

Reishi : Yüksek Moleküler Polisakkarit

Bir süre önce, yüksek tansiyonu bulunan bir hastam Reishi'nin etkisi hakkında sorular sordu. o sıralarda Reishi hakkında araştırmalarım devam etmekteydi ve denemesinin hiç bir zararı olmayacağını söyledim. normalde çok az bir miktarda Reishi özünün kan basıncını düşürmesi gerekir, fakat bu hastamın kan basıncında hiç bir değişiklik olmadı. daha sonra c vitamini ile beraber Reishi almasını önerdim ve bunu gerçekleştirmesiyle beraber kan basıncı normal seviyesine döndü. c vitamininin buradaki rolü, daha önce de söylediğim gibi Reishi'de bulunan emilimi oldukça zor polisakkaritleri küçültmesi ve emilimlerini kolaylaştırmasıdır.

17 yıl önce, C vitamininin polisakkaritleri parçalaması üzerinde araştırmalar yaptım. o zamanlarda, viskozite ölçeği denen bir metod kullanılmaktaydı. bir miktar c vitamini, ölçülmüş miktarda polisakkarit özüne eklenmekte ve polisakkaritlerin moleküler sayısı viskozitedeki düşüş ile hesaplanmaktaydı. bu şekilde, c vitamininin polisakkaritleri parçaladığı kanıtlanmıştı. hayvanlar üzerinde yapılan bazı testlerde ise tüm şeker tiplerinin rahatça emildiği görülmüştü, oysa ki aynı durum insanlarda geçerli değildi. daha sonraki araştırmalarda bunun hayvanların kendi c vitaminlerini üretebilmesinden, ancak insanların bunu başaramamasından kaynaklandığı ortaya çıktı. işte bu yüzden Reishi ile c vitamininin beraber kullanılması önemlidir. (4)

Çörek otunun faydaları


Çörek Otunun İyileştirici Etkisine İlişkin Bazı Bilgiler

Günümüzde modern tıbbın olanakları ne kadar genişlemiş olursa olsun geleneksel uygulamalar varlığını sürdürmektedir. Bir folklorik tıp uygulama bitkisi olarak çörek otunun insanda gözlemlenen bazı etkileri şöyledir:


  • Antikanserojen (Kanseri engelleyen, durduran, gerileten)
  • İmmunomodulator (Bağışıklık sistemini düzenleyici)
  • Antidiyabetik (Diyabeti tedavi edici)
  • Antihipertansif (Yüksek tansiyonu tedavi eden)
  • Antiallerjik (Alerjiyi önleyen)
  • Antiastmatik (Astıma karşı)
  • Antidiaretik (İshal kesici/önleyici)
  • Antienflamatuvar (İltihap önleyici)
  • Mide hastalıklarında tedavi edici
  • AİDS’i önleyici
  • Böbrek hastalıklarını tedavi edici
  • Kalp ve damarları koruyucu
  • Kolesterol düşürücü
  • Antiromatizmal (Romatizma tedavi edici/önleyici)
  • Antikoagülan (Kanın pıhtılaşmasını önleyici)
  • Antimikrobiyal (Mikrop aktivitelerini engelleyen)
  • Antimikotik (Mantar gelişmesini önleyen)

Çörek otunun günümüzde tedavi amaçlı olarak faydalanıldığı alanlardan bazılarını da şöyle sıralayabiliriz:

  • Çörek otunun hem tane hem de yağ formu antimikrobik amaçla kullanılmaktadır
  • Çörek otu yağı, mantar hastalıklarında antifungal olarak etki göstermektedir
  • Sitotoksik etkisi nedeniyle zehirlenmelerde sıklıkla antidot olarak kullanılmaktadır
  • İdrar yolları ve böbrek hastalıklarında ise diüretik etkisinden yararlanılmaktadır.
  • Mide barsak şikayetlerini gidermede etkilidir.
  • Çörek otu yağının düz kasları gevşetici özelliği nedeniyle pek çok durumda antispazmodik olarak etki gösterdiği bilinmektedir.
  • Antitümoral etkisinden dolayı kanser hastalıklarında,
  • Antiastmatik etkisinden dolayı da göğüs hastalıklarında tedavi amaçlı kullanılmaktadır.
  • Genç kadınlarda çörek otu tohumları ağızdan alındığında adet kanamasını uyarmaktadır.
  • Menstrüel siklusu düzenlemek ve doğum sırasında da uterus kasılmalarını artırmak için de yararlanılmaktadır.
  • Emziren genç kadınlar tarafından çörek otu tohumları süt salınımını arttırdığı için kullanılmaktadır.
  • Çörek otu tohumu taneleri hipertansif/hipotansif etkileri iyi bilindiğinden tansiyonun düzenlenmesinde, yağ metabolizması üzerine olan etkileri nedeniyle kan lipid seviyesinin düzenlenmesinde etkili olmaktadır.
  • Çocuklarda cilt hastalıklarının tedavisinde, küçük çocuklarda ve genç yetişkinlerde antidiyaretik ve antiemetik olarak kullanılmaktadır.
  • Çörek otunun genç erişkinlerde antihelmintik olarak kullanıldığı da bilinmektedir.
  • Çörek otu taneleri ayrıca farenjit, grip, paralizi, karın ağrısı ve birçok hastalığın tedavisinde kullanılmaktadır.

Bakınız çörek otunun diğer faydaları.

Çörek otu tohumlarının ya da yağının yukarda bahsedilen olumlu ve tedavi edici etkisinin yanında, uygunsuz ve özensiz kullanımına bağlı olarak istenmeyen hatta beklenenin aksi etkilerinin görülebileceği dikkate alınmalıdır. Oldukça geniş bir hastalık grubunda ve yaygın olarak kullanılan bir folklorik tıp bitkisi olarak çörek otu, etkisi en iyi bilinen bitkilerden biridir. Ülkemizde çörek otu ve yağının tedavide kullanımına ilişkin çalışmalar yok denecek kadar azdır.

Bitkinin tohumları veya yağının şifa verici olması için hem yöntem hem de miktar olarak uygun alınmasına özen gösterilmelidir. Bununla birlikte hangi yaş grubunun hangi rahatsızlıkta ne kadar kullanılacağı konusunda net bilgiler oluşmamıştır.

Çörek otundan fayda bulabilmek için sadece çörek otunu bir kaç kez kullanmak yetmemektedir. Çörek otunu düzenli olarak uzun süre kullanmak gereklidir. Ki bunu Peygamber Efendimiz (sav) çörek otunun ölümden başka her şeye şifa olduğuna işaret ederken "Çörek otuna devam ediniz..." tavsiyesinde bulunarak çörek otunun bu olumlu etkilerinden faydalanabilmek için çörek otu kadar çörek otuna uzun süre ve düzenli olarak devam etmenin de çörek otu kadar önemli olduğunu bildirmişlerdir.

Son olarak böylesine faydalı ve çok kolay ulaşılabilir bir şifa kaynağının herkes tarafından bilinmemesi de gerçekten üzücü ve ilginçtir. Eğer yakınlarınız ile hasta ziyaretlerinde değilde başka sebeplerle bir araya gelmek istiyorsanız bu yazıyı sevdiklerinizle paylaşmanızı öneririz.

Kaynaklar:
http://www.scopemed.org/mnstemps/1/khb_009_05-513.pdf
http://lokmanhekim.mersin.edu.tr/index.php/lokmanHekim/article/view/121


Kaynak: http://www.coreklen.com/2012/01/corek-otunun-faydalari-uzerine-klinik.html#ixzz2ULT5Rpq3
Sadece kaynak gösterilerek kopyalanabilir. 

Şevketibostan



Vikipedi:Taksokutu
Şevketibostan
Cnicus benedictus flor.jpg
Cnicus benedictus.jpg
APG III sistemi
Alem:Plantae (Bitkiler)
Bölüm:Magnoliophyta
(Kapalı tohumlular)
Sınıf:Magnoliopsida
(İki çenekliler)
Takım:Asterales
Familya:Asteraceae (Papatyagiller)
Alt familya:Carduoideae
Oymak:Cynareae
Cins:Cnicus
Tür:C. benedictus
İkili adı
Cnicus benedictus
L.
Dış bağlantılar
Commons-logo.svg Wikimedia Commons'ta Şevketibostan ile ilgili çoklu ortam belgeleri bulunur.
Wikispecies-logo.svg Wikispecies'te Şevketibostan ile ilgili detaylı taksonomi bilgileri bulunur.
Şevketibostan (Osmanlıca شوكتِ بوستان) ya da bostanotuşevketotumübarekdikeniakkız (Cnicus benedictus), papatyagiller familyasından, Batıda Portekiz'in kuzeyinden Fransa'nın